Üretimin ve tüketimin bir arada gerçekleşebileceği kendi mekanımı yaratmak öncelikli isteğim haline geldi. Ortağım Deniz Celiloğlu ile birlikte Kendisibir Yayıncılık ve Organizasyon şirketini kurduktan kısa bir süre sonra Selimiye Semti’nde Kendisibir Mekan’ı açtık. Kendisi bir mekan ve bu mekanın içinde üç girift yapı bulunuyor: Kitapların bulunduğu alan, kafe bölümü ve atölye katı. Kurduğumuz bu yapının dönüm noktası ise her ay başka bir yayınevini öne çıkarmak oldu.

Bir süredir mekanda yaptığımız atölyelerde ayın yayınevinden gelen kitaplara, yazar ve çizerlere ağırlık veriyoruz. Biz okurların bir kitabı seçerken çok satanlar listesinden daha fazlasına ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Her ay sonunda podcast olarak paylaşmaya başladığımız ayın yayınevi röportajları da yine işin daha çok insana ulaşabilmesine yardımcı oluyor. Müşteri ilişkileri alanında inovatif gelişmelere ihtiyacımız var. Bilim ve sanat üretebilen alanların sürdürülebilir olmasını sağlamak için müşteri kavramına bakışımızı değiştiren yapılarla yan yana gelmeliyiz. Meselemiz kimin daha çok kitap satabildiği, daha güzel ürünler sunabildiği, değişik atölyeler yapabildiği olmamalı. Çünkü, hepimiz bir şekilde verdiğimiz hizmetin yanında kültürel gelişime yaptığımız katkılarla anılıyoruz. Bu katkıların çoğalabilmesi içinse mekan kullanımlarına olan bakışları değiştirecek iletişim biçimlerinin, mekan kurucuları tarafından yeniden üretilmesi gerekiyor. 

MÜŞTERİLER, MEKANI ANLAMAYA ÇALIŞMAK GİBİ BİR ÇABAYA GİRİYOR

Öncelikle merkezimize ‘müşteri’ değil, ‘katılımcı’ kavramını koymuş olmayı inovatif buluyorum. Ticari bir işletme için büyük dezavantajları olan bir yaklaşım. Mekan katılımcılarının tüketmekten ve satın almaktan önce mekanda var olmaktan keyif almasını hedefliyoruz. Kendisibir Mekan’dan içeri adım atan müşteriler, mekanı anlamaya çalışmak gibi bir çabaya giriyor. İnsanların ve toplumun bağlar kurmaya ihtiyacı var.