USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Dergi

07 Temmuz 2020 09:34

Jeopolitik fırtınanın ortasında Hong Kong

1997 yılında İngiltere himayesinden çıkıp Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlanan Hong Kong, tek ülke, iki sistem’ prensibiyle yönetiliyor. Bugün, dünyanın sayılı finans merkezlerinden olan bölge, dünyanın en büyük 10’uncu ihracatçı ve en büyük 9’uncu ithalatçısı konumunda... 2019 yılında BM İnsani Gelişme Endeksi’nde dördüncü sırada yer almayı başaran Hong Kong, son dönemde Çin ve ABD arasındaki siyasi gerginliğin merkezinde... Akıllardaki en önemli soru ise şu: jeopolitik fırtınanın ortasındaki Hong

Jeopolitik fırtınanın ortasında Hong Kong

PLATİN TEMMUZ SAYISINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN

İrem Sertbaş / [email protected]

1842 yılında İngiltere’nin kolonisi olan Hong Kong, 1997 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlandı. Yapılan anlaşmada, Çin’in sosyalist ekonomik sisteminin Hong Kong’a dayatılmayacağı ve Hong Kong’un önümüzdeki 50 yıl boyunca yani 2047’ye kadar dış ve savunma işleri dışındaki tüm konularda ‘yüksek derecede özerkliğe’ sahip olacağı vurgulandı. Özel İdari Bölge statüsü ile siyasi ve hukuki açıdan yarı özerk bir yönetime sahip olan bölge, son 20 yılda Çin’in global ekonomideki ağırlığını artırması ve Amerika’nın ardından dünyanın en büyük 2’nci ekonomisi haline gelmesiyle beraber, uluslararası finans alanındaki rolünü güçlendirdi. Hatta, New York ve Londra’dan sonra dünyanın en büyük finans merkezine dönüştü.

“BÖLGE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR KONUSUNDA DÜNYADA 3’ÜNCÜ SIRADA”

Dev bir finans, ticaret ve ‘re-export’ merkezi olan Hong Kong, ekonomik açıdan düşük vergilendirme ve serbest ticaret özellikleri ile anılıyor. Bölgede yatırım ortamında öne çıkan konuların; vergi avantajları, stabil ekonomi, iş dünyasının dinamizmi, iş gücü, inovasyon yeteneği ve güçlü bankacılık sistemi olduğunu vurgulayan DEİK Türkiye-Hong Kong İş Konseyi Başkanı Murat Kolbaşı, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bölge doğrudan yabancı yatırımlar konusunda dünyada 3’üncü sırada, yurt dışı yatırımlar konusunda ise 4’üncü sırada yer alıyor. Hong Kong’u bu sıralamalarda yüksek kılan unsur tabii ki öncelikle Hong Kong’un 1.5 milyar nüfusa yaklaşan Çin’e açılan kapı olması, ayrıca Büyük Körfez Bölgesi ile stratejik bağlantısı, hava kargo, lojistik ve deniz limanı olarak önemli bir merkez konumunda olması gibi nedenler. Hong Kong borsasının sermaye değeri 5 trilyon dolar tutarında ve Çinli firmalar ağırlıklı olarak Hong Kong borsası aracılığıyla uluslararası finansa erişim sağlıyor.  İş insanlarımız; 7.5 milyon nüfuslu ve 1.2 trilyon dolar tutarında dış ticareti olan Hong Kong’dan bahsederken bu dış ticaret rakamının yüzde 95’inin re-export kaynaklı olduğunu göz önünde bulundurmalılar.”

ÇİN’DE YAPILACAK YATIRIMLAR İÇİN BİR MERKEZ ÜS

Dünyanın transit üssü konumuna yerleşen Hong Kong,  birçok farklı ülkeden ulaşan ürünleri Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerine ulaştırıyor. Bu noktada, Türk yatırımcılar Hong Kong’u iki şekilde değerlendirebilir: Öncelikle buradaki hizmet sektörüne yatırım yapılabilir ya da Hong Kong’un sahip olduğu uygun iş ortamı Çin’de yapılacak yatırımlar için bir merkez üs olarak değerlendirilebilir. Hong Kong’un yüzde 90 oranında gıda ithalatçısı olduğunu ve Türkiye’nin de bu sektörde önemli bir ihracatçı konumuna yerleştiğini hatırlatan Kolbaşı, “Bu konuda Türk gıda sektörü temsilcilerimiz için önemli bir ihracat fırsatı olabilir. Guandong, Makao ve Hong Kong’u içinde barındıran Büyük Körfez Bölgesi projesi çok önemli bir ekonomik dinamizmi temsil ediyor. Ayrıca Türkiye’den bazı start-up ve yazılım şirketlerinin Hong Kong’da ofis açtıklarını, tarım sektöründe bazı firmalarımızın merkezlerini Hong Kong’a taşıdıklarını biliyoruz. Hong Kong’da start-up ekosistemine yönelik oldukça elverişli bir ortam ve önemli teşvikler var. Online eğitim, e-ticaret ve bu sürecin bizi yönlendirdiği sanal toplantılar, evden çalışma gibi gerekliliklere yönelik çözümler üreten teknoloji şirketleri, bu süreçte Hong Kong’da öne çıkıyor" diyor. 

“HONG KONG, MÜCADELE CEPHELERİNDEN SADECE BİRİ”

Dünyanın en büyük iki ekonomisi olan Çin ve Amerika arasındaki gerginlik, Hong Kong meselesi ile başka bir boyuta taşınıyor. Kasım ayında gerçekleşecek ABD seçimleri öncesi, Başkan Trump; Covid-19 virüsü ile Çin’i suçlamasının ardından şimdi de Hong Kong için geçirilen ‘Ulusal Güvenlik Yasası’ üzerinden Çin’i vuruyor. Bu yasa, 1997’den bu yana ilk kez Hong Kong’un kendi yasama organı bypass edilerek geçirilen yasa olma özelliğini taşıyor. Bu, ‘bir ülke, iki sistem’ formülüne bir tehdit olarak görülüyor. Hong Kongluların büyük bir kısmı için bu yasanın, Pekin’e karşı her türlü muhalefeti cezalandıracak bir araç ve 2047’ye kadar sahip oldukları özerkliklere ve demokrasilerine yeni bir darbe olarak görüldüğünü vurgulayan Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Programı Öğretim Görevlisi ve Global Direktörü Dr. Altay Atlı, şu yorumda bulunuyor: “Pekin yönetimi için Hong Kong, Çin’in bir parçası. Çin’e göre; Çin, Hong Kong üzerinde tam olarak egemenliğe sahip. ABD gibi üçüncü ülkelerin konuya müdahaleleri, Çin yönetimi tarafından Çin’in iç işlerine karışmak olarak algılanıyor ve yönetim buna göre tepki görüyor. ABD için ise Hong Kong bir amaç değil bir araç. ABD ile Çin arasında gümrük vergileriyle başlayan ve Ticaret Savaşları olarak adlandırılan gerilimli süreç, daha sonra birçok alana nüfuz etti. Örneğin; teknoloji bu sürecin bir parçası oldu, sonrasında Covid-19’un çıkışı ve yayılması ile ilgili olarak ABD, Çin’i suçladı ve şimdi de Hong Kong meselesi. ABD ile Çin arasında bir ticaret savaşı değil, tam anlamıyla topyekûn bir stratejik mücadele… Hong Kong da bu mücadelenin cephelerinden sadece biri…”

“DÜNYA TİCARETİNDE ÜRETİM AÇISINDAN YENİ PAZARLAR OLUŞABİLİR”

28 Mayıs’ta Çin, bölgedeki ayaklanmayı ve terörü önlemek için düzenlediği ulusal güvenlik yasasıyla birlikte; Washington, Hong Kong’un ‘özel statüsü’ nedeniyle sahip olduğu ve küresel ekonomiyle bağlantı kurmasını sağlayan ayrıcalıklarının tehlikede olduğu sinyallerini verdi. Başkan Trump, artık Hong Kong’un Çin’den ayrı olduğunu düşünmediğini ve Pekin’i 1984 anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal etmekle suçladığını söyledi. ABD’nin, Çin konusunda agresif olmaya devam ederse dünya ticaretinde üretim açısından yeni pazarlar oluşabileceğine dikkat çeken Özel Fon Yöneticisi ve Stratejist Rıdvan Baştürk, “Hong Kong olayı da bu sürecin bir parçası olabilir. Çin’in, bölge üzerinde baskıyı artırmaya çalışması, ABD tarafından tehlikeli bulunuyor. Bu nedenle Çin-Hong Kong gelişmelerine, ABD ileriki süreçlerde daha fazla dahil olabilir. Çünkü, ABD 2009-2018 yılları arasında Hong Kong’la ‘özel statü’ kapsamında yürüttüğü ilişkilerde 297 milyar dolar ticaret fazlasına ulaştı.  Bu geliri kaybetmek istemeyeceklerdir” diyor.

Hong Kong bugün ekonomik olarak, 1997 yılında Çin egemenliğini girdiği dönemden çok daha ilerde. Çin ve Amerika arasındaki Ticaret Savaşları ve gerilimin artması dolayısıyla daha fazla Çinli şirketin Hong Kong’a gelerek bölge üzerinden piyasaya açılması ve bu durumun Hong Kong tarafından sağlanan finansal ve profesyonel hizmetler için daha fazla talep yaratması beklentisi var. Ayrıca, Çin’de geçen ‘Ulusal Güvenlik Yasası' ne kadar eleştirilse de ülkedeki protestoları azaltacağı yönünde görüşler de yok değil. Hong Kong’un sahip olduğu özerklik önde gelen bir küresel finans ve iş merkezi olarak konumunun güçlendiriyor. Çin ise dünyayla bağlantı kapısı olan Hong Kong’u kontrol altında tutmak için gerekli gördüğü önlemleri alarak yoluna devam edecek. Ta ki 2047’ye kadar…

EN ÇOK OKUNANLAR