USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Serhat Özeren

YAZARLAR

4.07.2018 09:18:00

Enerji Savaşları

Şu anda Dünya coğrafyasında nerede problem varsa büyük ihtimalle orada enerji potansiyeli vardır. Maalesef Orta Doğu'da yaşanan da tam olarak budur.

Serhat Özeren / [email protected]/ @serozeren

Sömürgeciliğin doğuşundan itibaren günümüze kadar süregelen bir güç savaşı vardır. Bu güç savaşı özellikle zengin enerji kaynaklarına sahip toprakların paylaşımı konusunda yaşanıyor. Gerek süper güç olarak nitelendirilen devletler gerekse terör grupları, enerji odaklı bir strateji izliyor. Yaşanan çatışmaların, uluslararası siyasi krizlerin perde arkasına baktığımızda enerji faktörü karşımıza çıkıyor. En basit şekliyle, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkış sebebi de elinde yeterli madenleri, doğal kaynakları olmayan Almanya’nın hak talep etmesinden kaynaklandı. Birinci Dünya Savaşı sonunda yenilen devletlerin ağır şartlarla imzaladıkları antlaşmalar İkinci Dünya Savaşı’nın yolunu açtı. İkinci Dünya Savaşı ağır kayıplara sahne olmuş, sonunda Avrupa Birliği (AB) oluşturularak İkinci Dünya Savaşı nihai olarak sonuçlanmıştır. Ancak, yaşanan gelişmeler Birinci Dünya Savaşı’nın hâlâ devam ettiğini gösteriyor. Birinci Dünya Savaşı'nın nedeni olan sömürgeciliğin, zengin enerji ve doğal kaynaklara erişme ihtiyacının ve  kontrol altına alma isteğinin hâlâ devam ettiğini ifade etmek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Şu anda dünya coğrafyasında nerede problem varsa büyük ihtimalle orada bir enerji potansiyeli vardır. Maalesef Orta Doğu’da yaşanan da tam olarak budur.

Güçlü bir devlet olmanın yolu, enerji sorununu çözmekten geçer

Sanayi Devrimi, İngiltere’de başlayıp Avrupa ve Amerika’ya yayılarak tüm dünyaya enerjinin, uygarlıkların devamı için vazgeçilmez bir unsur olduğunu, güçlü bir devlet olmanın yolunun enerji sorununu çözmekten geçtiğini göstermiştir. Bu düşünce ile eğer bir devlet enerji sorununu çözebiliyorsa, ekonomik anlamda belli bir gücü elde etmiş demektir. Ekonomik anlamda güçlü olan ülkeler de dünya siyasetine yön veren ülkeler olacaktır.

1859’da Amerika’da açılan ilk petrol kuyusu ile beraber dünyadaki güç dengeleri değişmiş, enerji kaynaklarına sahip olabilmek için farklı stratejiler oluşmaya başlamıştır. Örneğin; kendi topraklarında petrol olmayan Almanlar gözlerini Mezopotamya bölgesine yani bugünkü Irak topraklarına çevirmişlerdir. 1908’de İngilizler tarafından İran’da ilk petrol kuyusu açılmış, hemen sonrasında dünyanın en büyük petrol şirketlerinden biri kurulmuştur. O dönem İngiliz komutasının başında bulunan Churchill, Alman donanması ile mücadele edebilmek için donanmanın yakıtını kömürden petrole geçirmiştir. Bu önemli bir karardır, çünkü kendi topraklarında petrol yoktur. Kömürün yerini petrole bırakması dünya tarihinde sancılı bir dönem olarak hatırlanmaktadır. Günümüzde fosil yakıtların yani petrol, doğalgaz ve kömürün kullanım oranı yüzde 87’dir. Güneş ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları ise oldukça düşük seviyelerdedir. Petrol ve doğalgaz rezervleri içinde Orta Doğu ülkeleri en çok paya sahiptir. Kömür rezervleri ise en fazla Avrupa, Avrasya ülkelerinde bulunmaktadır.

 

Özgürlüğün bir bedeli var

Bilindiği gibi petrol ve doğalgaz en önemli birincil enerji kaynaklarıdır. Petrol ve doğalgaz rezervlerinin dünya üzerindeki bölgesel dağılımı daha detaylı incelendiğinde; 2013 sonu verilerine göre; petrol rezervlerinin dağılımında en büyük oranın yüzde 48 ile Orta Doğu’da olduğu, Orta Doğu’yu yüzde 19 ile Orta-Güney Amerika’nın izlediği görülecektir. Ülkeler bazında bakılacak olursa; ilk sırada 298.3 milyar varil ile Venezüella yer alıyor. Onu, 265.9 milyar varil ile Suudi Arabistan ve 174.3 milyar varil ile Kanada izliyor. Çok enteresan değil mi? Venezüella’da bu kadar zengin kaynaklar var ama ülke karışmış durumda. Orta Doğu’yu hiç söylemiyorum neredeyse karışmamış yeri yok. Başka önemli bir konu ise bilim insanlarına göre dünyada şu andaki kullanım ve nüfus artışına göre hâlâ 200 senelik fosil yakıt rezervi olması… 200 senelik rezerv oldukça büyük bir rezerv.

Özgürlüğün bir bedeli vardır. Bu bedeller ödenmeden güçlü ve büyük devlet olunmaz.

Kaynak: gercekler.net

 

 

DİĞER YAZILARI